Zaman zaman batı emperyalizmi ülkemizde de ekonomik sıkıntılara ve sarsıntılara sebep olacak spekülatif hareketleri provoke etmiştir. Bunlardan biri olan ve tozlu raflarda kalmış 1960’lı yılların “makine yağı karıştırılmış zeytinyağı skandalı”nı gündeme getirmek istiyorum.
10 Ağustos 1967 günü Evrensel Barış Şenliği konferansı olarak İstanbul Teknik Üniversitesi konferans salonunda BARIŞ VE EMPERYALİZM başlığında verilen konferansta konumuzla ilgili kısmı ibretle dikkatlerinize sunuyorum.
“Gizli eller, zeytinciliğimizi mahvetmek için son günlerde, hepimizin iyi bildiği korkunç bir oyunu sahneye koymuş bulunuyorlar. Zeytinyağlarımıza, makine yağı karıştırılmış ve bu suretle iç pazar ve dış pazarda Türk zeytinyağlarına karşı bir tiksinti uyandırılmıştır.
Kilis’den başlayarak zeytin ağaçlarının kesilmesine müncer olacak bu gelişme yakında Türkiye’yi yağ ihtiyacını yabandan karşılayan ve Avrupa ülkelerine de zeytinyağı satamayan bir toplum haline getirecek ve bu ortamda Birleşik Amerika hem Türkiye’ye hem de Avrupa pazarına bol bol soya yağı ile pamuk yağı satma imkânına kavuşacaktır.
Türkiye’de sermaye birikimi olmadığından, zeytin üreticisinin iç pazarda satamadığı ve yabancı ülkeye ihraç olanağı iyice sınırlanmış olan zeytin ve zeytinyağından para kazanması mümkün olamayacağı için, kısa bir süre direndikten sonra zeytin ağaçlarım kesip, onun yerine tütün ekmesi de beklenebilir. Zeytin ağacı çok güç yetiştirilen bir ağaç olduğu için üreticinin bu yola gitmesi, Türkiye için gerçek bir yıkım olacak ve Türkiye 100 yıl için yağ stoku olan ülkelerin eline bakmaya mecbur bir toplum, bir pazar haline getirilecektir.
Yapılan incelemeler aradan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen zeytinyağı rezaletinin suçlularının yakalanmasını ve cezalandırılmalarım sağlayamamıştır. Kamuoyu tarafından hayret ve şüphe ile izlenen bu çirkin olay, ülkemiz halkının sağlığından başka, millî ekonomiyi tehlikeye itekleyen bu kabil davranışların küçümsendiğini göstermektedir. Türkiye bir margarin pazarı haline getirildikten sonra, bilimsel verilere dayanılarak margarinlere karşı açılan savaşta, zeytinyağının üstünlükleri belirtilmiş ve halkımızın büyük bir kısmı margarin yerine zeytinyağı kullanmanın daha isabetli bir davranış olacağına inandırılmıştı. Bu gelişmeyi amaçları bakımından tehlikeli bulan karşı taraf, zeytinciliğimizi kökünden yıkmak ve bu yağın hem iç ve de dış pazarda kullanılması olanağını yok etmek için korkunç bir senaryo hazırlamış ve bunu sahneye koymaktan da çekinmemiştir. Zeytinyağlarımızın İtalyan gümrüğünde makine yağı ile karışık olduğunun tesbit edilmiş olması, şüphesiz İtalyanların da işine yaramıştır. Çünkü bu ülke de zeytinyağı üreticisi bir ülke olduğu için Türk zeytinciliğinin gelişmesini ve dış pazarlarda kendisine rakip olmasını arzu etmez.
Birleşik Amerika’nın Türkiye’yi bir yağ pazarı olarak kullanma amacı ile İtalya’nın ülkemizin yağ üretim takatim baltalama arzusu birleşip, yurt içinde onlarla ortaklık halinde çalışmaya hazır sabotaj örgütleri hazırlandıktan sonra, Türk zeytinciliğinin temeline dinamit koymak kolay olmuş ve bunu yapanları cezalandırmak da mümkün olamamıştır. Bugün Türkiye’de bilinen bütün yağlardan daha çok margarin tüketilmektedir. Oysa ki halkımız bundan 15 yıl önce bu yağı tanımıyordu. Devlet Radyosu margarin reklâmları ile dolup taşmakta ve günlük gazeteler birkaç kuruş reklâm ücreti alabilmek için sağlığa zararlı olan bu yağların propagandasını yapmaktadırlar. Bugüne kadar hiç bir besin maddesinin besleyici değeri hakkında açıklama yapmamış olan Sağlık Bakanlığımız bundan birkaç yıl önce margarinler aleyhine yapılmakta olan yayınları etkisiz hale getirmek için bir tebliğ yayınlamış ve margarinlerin sağlık için zararlı olmadıklarım iddia ederken, zeytinyağını yerme lüzumu duymuştur.
Görüldüğü gibi halkımız artık karışık, hileli ve sağlık için zararlı yağlar ile beslenmeye mahkûm edilmiş durumdadır. Yurt içinde tüketilen zeytinyağlarına karıştırılan makine yağları şüphesiz Türkiye’de üretilmemektedir. Bu yağları Türkiye’ye ithal ederek zeytinyağlarına karıştıran gizli eller vardır. Makine yağlarının Türkiye’ye kimler tarafından sokulduğu ve zeytinyağcılara nasıl ve ne maksatla intikal ettirildiği kolayca tesbiti mümkün bir husus olmasına rağmen, onun bunun evini basıp kütüphanesini alt üst edenler, işin bu yönü ile pek ilgilenmiyorlar. Emperyalistler ile onların Türkiye’deki ortakları bu kabil incelemelerin engellenmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almışlardır.
Halkımız hastalanma bahasına da olsa, makine yağı ile karıştırılmış zeytinyağını, margarinle karıştırılmış tereyağını yemeye mecburdur. Bundan dolayı safra kesesi hastalıkları, kalb ve damar hastalıkları mütemadiyen artmakta ve bu yüzden ölen vatandaş sayısı yükselmektedir, insanları silâhla öldürecek yerde, yağ yedirerek öldürmek, Birleşmiş Milletler ve diğer milletlerarası teşekkülleri harekete geçirememekte ve yurdumuzdaki kontrol imkânları ile bu kabil projeleri sezinleyerek kamu oyuna açıklama ile yükümlü olan üniversiteler ve diğer araştırma kuruluşları işlemediğinden, meselenin kamu oyu tarafından anlaşılması gecikmekte ve güçleşmektedir.
Sömürgeciler bu yoldan hem Türk halkının parasını ve emeğini sömürmekte, hem de sağlığını temelden bozarak ülkemizi bir hasta insanlar ülkesi haline getirmektedirler. Hiç bir ateşli silâhın sağlayamayacağı bu iki yönlü etki emperyalistin belirli bir süre sonra gerçekleştirmeye çalıştığı büyük projenin amaçlarına en geniş anlamı ile yardım etmektedir. Yağ firmalarının fakir Türk halkının sırtından tahsil ederek, kendi ülkelerine aktardığı milyonlar ise bizi her gün biraz daha fakir duruma düşürürken, onların zenginliklerine zenginlik katıyor. Yalnız bu sonuç bile her şeyi para ile ölçen emperyalist için başarı sayılabilir. Bir yağ ülkesi olan, ayrıca Dünyanın en nefis ve en besleyici yağı olan zeytinyağı üreticisi bir ülkede üretim imkânlarını kökünden baltalayarak o ülke halkını sağlık için zararlı bir yağ ile beslenmeye mahkûm etmek ve bundan ayrıca para kazanmak hiç bir ateşli silâhla ulaşılamayacak bir sömürü düzeni oluşturmak demektir. Bundan dolayı yeni sömürgeciler, artık top tüfek yerine ikili anlaşmalar ile sağlanan ve bilinçsiz toplumları silâhtan daha çok zarara sokan ekonomik ve tarımsal operasyonları tercih ediyorlar.”
İlk Yorumu Siz Yapın