Dr.Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER
İslamda Dava adamı olmak demek, öncelikle Allah(cc)’a verdiği sözleri yerine getirme azminde olmak demektir. Nefisle mücadelede beş vakit namazını kılmak demektir. Nefse ve şeytana bırakılmış bir dakikası bile bulunmamaktır.
Unutma! Her boş vakit, nefsini işgal etmesi için şeytana sunulmuş iyi bir fırsat demektir. İşte bu nedenle muhakkak sana bir dakika bile boş oturma fırsatı vermeyecek, ümmetin dertleriyle dertlendirecek görevlerin olsun.
“Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi? Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,Yalnız Rabbine yönel. (İnşirah 4-8)”
Ümmetin önderlerinden Hasan el-Benna’nın dediği gibi, “Öyle yoğun olmalısın ki işlerin ve görevlerin vaktinden çok olmalı.” Unutma! Hakkın hâkimiyeti yolunda üzerine aldığın her görev, nefsin hezimeti yolunda atılmış büyük bir adım demektir. Tembellik ve atalet, insana musallat olan en büyük gafletlerdendir.
Ümmetin önderlerinden Necmeddin Erbakan’ın dediği gibi, “Hakkın tesisi için çalışmamakla, batılın hâkimiyeti için çalışmak arasında hiçbir fark yoktur.”
“Dava adamı olarak, her daim, heyecanları taze tutacaksın, Çiviyi zamanında çakacaksın, Mektubu adresine ulaştıracaksın.”
Bir insan, ağzından çıkan sözün canlı bir emsali, konuştuğunun bir uygulayıcısı olmadıkça, söylediğinin hakiki bir temsilcisi olamaz. İçi ile dışı bir olduğu takdirde, halkın inanma ve güvenini kazanabilir.
Dava adamı olmak demek ümmeti olduğunu ifade ettiği Peygamber(sas)’ gibi Müslime de, gayri müslime de El emin olduğunu göstermelidir.
Dava adamı olmak demek kaalle değil hal ile örnek olmak demektir. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” çizgisinde olmak demektir. Bundan ötürüdür ki, dava adamı kaalden ziyade hâle önem veren ve ilahi teklifleri yaşama konusunda takvayı tercih eden bir şahsiyetin sahibi olmalıdır.