Dr.Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER Bugünlerde ülkemiz insanlarını, yetmedi bütün dünya insanlarını adeta meşgul eden ülkemizdeki siyasi bir seçim ile karşı karşıyayız. İstesek de istemesek de birine karar vermek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.…
Hayatin içinden Yazılar
Dr.Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER
GİMDES’i tanıyan, GİMDES’in varlık misyonunu bilen kardeşlerimizden devamlı sorular alıyoruz. “Helal Akreditasyon Kurumu (HAK) kurumunun varlığı ne anlama geliyor? GİMDES bu kurumla ilgili ne düşünüyor? 4 Haziran’da HAK ceza kesip kendisini cebir ile meşru kılmaya çalışmasına ne diyorsunuz? Türkiye’de ve Dünya’da GİMDES’in helal sertifika verdiği ürünlere nasıl bir etkisi olacak?” 18 senedir faal olan, Milyonlarca takipçisi olan bir kurum için bu sorular sadece özetin özeti hükmündedir ama en basit haliyle sorular bu minvalde. Biz de bu sorulara dilimiz, kalemimiz yettiğince cevap vermeye çalışalım.
GİMDES’in kuruluş yılı 2005’ten günümüze Helâlin Türkiye’de gelişimiyle ilgili hafızalarımızı güncelleyelim.
GİMDES’in kuruluşundan itibaren sloganımız: “Helal Gıda İMANİ bir meselemizdir”. GİMDES resmen kurulmadan önce www.gidaraporu.com sitesinde bir kitap ve irşad projesi halindeyken, Helal Gıdayı takip eden kardeşlerimiz için devamlı söylediğimiz: “Siz Helale sahip çıkın ve talep edin, firmalar bunu vermek zorundadır.”
GİMDES, “dokunulamaz”, “önlenemez”, “regüle edilemez” diye tüketicileri çaresizliğe, çıkmazsa sürükleyen gıda – hammadde – üretim sektöründen, ümmet ve helâl bilincinde olan milletimiz ile yine onlara “helâl ve tayyib” ürünleri üretme ve ulaştırma bilincinde olan üreticiler vasıtasıyla bir habitat oluşturdu.
Dr. Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER
Geçtiğimiz C.tesi ve Pazar günü İstanbul şehir parkında açılmış Teknofest etkinliğini evimdeki televizyonumda heyecanla takip ettim. 1970’li,1980’li yıllarım filim şeridi gibi gözlerimin önünde birbir resmi geçit yaptı.
MİLLİGÖRÜŞ’ün Siyasi meydanlara 1970’li ilk çıkış yıllarında koalisyon ortağı olarak karşılaşılan dışa bağlı: ekonomi, ticaret, üretim, eğitim ve montaj sanayi idi. MİLLİ GÖRÜŞ Önce Ahlak ve Maneviyat bayrağı ile fabrika kuran AĞIR SANAYİ hamlesi ile Yeniden Büyük Türkiye hareketini başlattı.
Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan Hocam, 1969 yılında atıldığı siyasi hayata, kısa bir süre sonra hükumet ortağı olmak suretiyle adeta mührünü basmıştır. O‘nun Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı zamanda, Türkiye tarihinin en köklü ekonomik faaliyetlerinin başlatıldığı inkâr edilemez bir gerçektir.
AĞIR SANAYİ HAMLESİ NE İDİ?
SANAYİ VE TEKNOLOJİ Bakanlığında Müteşarlık kararnamem Süleyman Demirel’in Başbakanlık makamında imzalanması kasıtlı olarak bekletilirken Başbakan yardımcısı olarak Erbakan Hocam, kanun hükmünde kararname ile Ağır Sanayi Hamlesinden sorumlu müsteşar vekili olarak bizi görevlendirerek Ağır Sanayi Hamlesini başlattı.
Erbakan Hocamın hükumet ortağı olduğu dönemde başlatılan “Ağır Sanayi Hamlesi”nin ayrıntılarına bir göz atarsak. Öncelikle “Ağır Sanayi” ne demektir? Ağır sanayii aslında diğer sanayileri kuran sanayidir. Bu sebeple ancak büyük ve lider ülkeler bu sanayii kurup işletebilir ve geliştirebilirdi. Erbakan Hocamın gayesi, ülkemizin kısa süre önce geçirdiği sosyal yıkımların tedavisi ve kalkınması Önce Ahlak ve Maneviyat öncülüğünde, bu “Ağır Sanayi Hamlesi” ile başarılabilirdi. Ağır sanayi yeniden büyük Türkiye’nin ana adımlarından birisi olmalı idi. Ağır sanayi, yaygın, milli, güçlü süratli kalkınmanın belkemiği idi. Yani bu, hakiki kalkınma demekti. Yeni kurulmuş genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en büyük kalkınma hamlesi idi.
Dr. Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER
Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri yakın dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin! Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz gerçekten benim yolumda cihâd etmek ve rızâmı kazanmak maksadıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere nasıl sevgi gösterip sır verebilirsiniz? Gerçek şu ki, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben çok iyi bilmekteyim. Bundan böyle içinizden kim onlara sevgi besler ve sır verirse, kesinlikle dümdüz yoldan sapmış olur! (Mümtehine,1)
Boykot kelimesi Türkçe’de “bir mal veya hizmeti satın almamak suretiyle yapılan direniş eylemi” anlamına gelir. Bu anlamda kuruluş yılımız olan 2005 yılından beri boykot çağrılarımızı kardeşlerimizle paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. Bu çağrılarımız toplum olarak ümmet olarak yapılmazsa faydalı sonuç alamayacağımızı bilmek zorundayız.
Bir de irili ufaklı marketçiler, toptancılar, paketleme ve dağıtımını yapan firmalar gözümüzün içine baka baka satın almaya ve satmaya devam ediyorsa bu boykottan fayda sağlanması hayal olur.
Yine böyle üzüldüğümüz, dertlendiğimiz 2018 yılında gönüllü gençliğimizin bir feryadını ibret alınsın için dikkatinize sunuyorum.
Geçmiş senelerde GİMDES Helal Gıda Gönüllüleri olarak cami hocalarımıza hitap eden çok güzel, çok duygulu bir mektup hazırlayıp göndermişlerdi. Bu Ramazanda bütün gönüllü kardeşlerimiz mahallemizdeki, semtimizdeki cami hocalarımıza bizzat, gençlerimizin hazırlamış olduğu, bu mektubu takdim edelim. Bu yazımın devamında gençlerimizin bu mektubunu bulacaksınz. Rabbim hayrınızı kabul buyursun. .
Selamün Aleyküm Sayın Hocam, Biz GİMDES Helal Gıda Gönüllüleri olarak, Kuran-ı Kerim’de emredilen “yeryüzündeki rızıkların helal ve tayyip olanlarından yiyiniz” ayetlerini hayatımıza geçirmeyi ve bunu tüm İslam alemine ulaştırmayı amaçlamayan dertli gençleriz. Bu yolda yaptığımız emri bi’l maruf ve nehy’i anil münker için siz değerli hocalarımızdan destek bekliyoruz. Çünkü bir insanın inancına göre yiyip içmesi ve kullandığı ürünlerde alkol ve domuz mamullerinin olup olmadığını bilmesi en temel haklarından ve en önemli kulluk vazifelerindendir. Helal gıda ile ilgili onlarca ilahi emir içinden seçtiğimiz şu hadisi şerif derdimizi ve içinde bulunduğumuz zamanı özetleyecektir:
“Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.” (Buhari)
Uzun bir müddetten beri üzülerek seyrediyorum ki , başta ERBAKAN HOCAM olmak üzere büyük çileler, büyük sıkıntılar ve büyük fedakârlıklar çekilerek meydana getirilmiş MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ’na mirasçı olduklarını iddia edenler…
“Gerçek şu ki, içinizden cihâd edenleri ve sabredenleri ayırt edinceye; söz ve davranışlarınızdaki samimiyetinizin doğruluğunu ortaya çıkarıncaya kadar biz sizi sınamaya devam edeceğiz.” (Muhammed Sûresi, 31)
“Onlar, Rablerinin rızâsını kazanmak için her türlü sıkıntıya sabreder, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizlice ve açıktan Allah yolunda harcar, kötülüğü iyilik yaparak kendilerinden uzaklaştırırlar. Dünyanın sonunda güzel bir hayat işte böyle kimseleri beklemektedir.” (Ra’d Sûresi, 22)
Türkiyemizde meydana gelen felaket sebebiyle hem milletimiz hem de dünyanın dört bir yanından Müslümanlar ve hatta gayrimüslimler tarafından tüm dünyada hüzün iklimi hakimdir. Yaşanan felaketler büyük kayıplar ve acılar meydana getirdiği gibi içerisinde çeşitli hikmetleri barındır. Bu süreçte Cenab-ı Hakk bizlere şerdeki hayırları göstererek aynı zamanda ibret almamızı da istemektedir. İnananlar için imanı kuvvetlendirmeye ve tazelemeye sebep olan bu olaylar, inanmayanların da inanmasına ve İslâm’a gelmesine vesile olmuştur.
Bunun bir örneği olarak deprem bölgesinden Malatya’da arama kurtarma çalışmalarına katılan Çinli kurtarma personeli Jun Cang, göçükten çıkarılan Kur’an-ı Kerim’in kendisine hediye edilmesi neticesinde şehadet getirdi ve Yusuf ismini aldı.
2 saatte bir beslenmesi gereken bebek 5 gün sonra enkaz altından kurtarıldı.
5 yaşlarında bir çocuk enkazda uyandığı vakit her şeyden habersiz bir şekilde “Ne oluyor?” diye bir tepki verdi.
Kahramanraş’ta 104 saat sonra enkaz altından sesi duyulan Uzman Çavuş Osman Fırat, çıkarılış esnasında “Amenerrasulü” ayetlerini okudu.
“Her namaz kılmayan kafir olmaz. Ama kafirler namaz kılmaz.” (Ebu Hanife)
İbadet, insanı terk etmez. Haramlar, insanla ibadetin arasına girer, yolu kapatır ve insan ibadeti göremez olur. O insan istese de ibadete ulaşamaz.
Her haram havada dolaşan tozlar gibidir. Nasıl ki tozlar lambanın camına yapışır lekeler oluşturur da lambanın ışığı dışarı sızamazsa, kalp fanusu da böyledir. Haramlar, havadaki tozlar gibi kalp fanusunu lekeler ve karartır, insan ibadet etmek istemez. Çünkü kalpteki iman dışarı tesir edemez, dışarıdaki ilim de kalbe ulaşamaz. İşte insanla ibadetin uzak kalmasının sebebi budur. Haramlarla ibadetin ilanihaye yan yana yürüdüğü görülmemiştir.
Hem haram işleyen hem ibadet eden insan İslam’ın hukukuna tecavüz ediyor demektir. Hem haram işleyip hem ibadet edenleri gören İslam karşıtı olnlar; “İşte Müslümanlar böyle!” diyerek alay edecek, yeni yetişenlerin de böyle de oluyormuş diyerek yolun başında yanlış başlamalarına sebep olcak. Allah, böyle kullarına hesap soracaktır: “Sen böyle hareket ederek, Müslümanlığa zarar verdin.”
İslamiyet’e böyle lekelerin gelmemesi için haram işleyen Müslümanlardan Allah, ibadeti uzaklaştırır. Allah muhafaza, zaten haramlarda ısrar etmek, Müslüman’ı Allah’tan tamamen uzaklaştırır.
Bugün televizyon seyretmekte ve sosyal medyanın kıskıcında sıkıştırlımış çok sayıda insanımız için çok büyük sakıncalar görüyorum. Adam filmleri izlerken, şarkıcılarla şarkı söylerken o kadar lezzet alıyor ki, namazdan lezzet alamaz oluyor. Bu adam hangi ibadeti yapmak ister ki? Hafıza bandını doldurmuş. Zevki başka şeylerde bulmuş. Canı ibadet istemiyor haliyle. Bu durumda namazdan zevk alabilir mi bu insan? Tez zamanda, şarkıları, türküleri unutturacak, hafızasını temizleyecek, onların yerine zikrullahı yerleştirecek bir müdahale yapmak zorunda. Yoksa canı ibadet etmek istemez tabii ki…
Chrislam, Vatikanın Papası Francis tarafından oluşturulan ve BAE’den Mohamed bin Zayed tarafından finanse edilen ve desteklenen İnsan Kardeşliği belgesinin 7. Dünya ve Geleneksel Dinler Liderleri Kongresi’nde onaylanarak resmileştirildi…(dünya basınından)
108’den fazla din ve dünya liderinin katıldığı beliirtilen(!) kongrenin kapanış konuşmasında, İnsan Kardeşliği Belgesi’nin tarihi önemi vurgulanarak, insanlar arasında barış, diyalog ve karşılıklı saygının geliştirilmesine yardımcı olacağı vurgulandı.
Kazakistan’ın başkenti Nur-Sultan’da 14-15 Eylül tarihlerinde “Pandemi Sonrası İnsan Medeniyetinin Manevi ve Sosyal Gelişiminde Dünya Liderleri ve Geleneksel Dinlerin Rolü” başlığı altında düzenlenen etkinlikte, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kassym-Jomart Tokayev, Dr. Ahmed el-Tayyeb ve Papa Francis’in katılımıyla gerçekleşti.
Tarih boyunca insanlığa kan , ölüm, zulüm, açlık ve çaresizliği yaşatan emperyalis güçlerin bu güne kadar koruyucu rolünü ustaca yürüten vatikan Papa Francis ile Tek Dünya Dininin üzerinde çalışacağı işlevsel siyasi, dini ve mali çerçeveyi şimdi yerleştirmiş ve harekete geçirmiş gibi bütün dünya insanlığına sahte bir görüntü sunuyor. Papa Francis yarın ölebilir, ancak çıkardığı fitne kıyamete kadar yaşayacak. Elbette, tüm bu peygamberlik niteliğindeki (!) eylemleri, onun çok cömert hamisi ve destekçisi Mohamed bin Zayed olmadan gerçekleşemezdi.
Dünya dini liderleri bugün, El Ezher Büyük İmamı ve Müslüman İhtiyarlar Konseyi Başkanı Dr. Ahmed el-Tayyeb ve Katolik Kilisesi Kutsal Papa Francis’i tarafından imzalanan İnsan Kardeşliği Belgesini kabul etti. Vatikanın arkasındaki batının bu gayretleri de boşuna gayretler olup ecellerine bir fayda sağlamıyacaktır. İslam tek başına Allah(cc)’ın izni ile geliyor. Yeni milenyum İslam’’ın milenyumu olacaktır biiznillah.
“Ey Hıristiyanlar en son cenazenizi Müslümanlar gömecek.’’ (Der spigel 1980’li yıllar). O yıllarda Bizimle de bir roportaj yapan Der spigel’in kapak başlığı böyle yayınlanmıştı
Son 150 yıllık zaman diliminde Zirveden en dibe düştükten sonra, tekrar zirveye tırmanış sürecini yaşıyoruz.
150 yıl önce İngilterenin başını çektiği, bugün AB ismi ile tescil ettirdiği Avrupa eşkıya çetesi Osmanlı sarayına dadandı. Kardeşler, enişteler ve torunlardan oluşan bir ajanlar çetesi oluşturmaya çalıştı. Bunda da başarılı oldu. Koca imparatorluk yıkıldı yıkılacak.Taki karşılarına büyük ölçüde kendilerinin de emek verdiği çetin ceviz bir padişah çıkınca oyun bozulur gibi oldu. 33 yıl onunla uğraşmak zorunda kaldılar. Bu çetin ceviz Abdulhamid Han’dan başkası değildi.
Batıcı, Türkçü, İslamcı, Sosyalist, Müslim, gayrimüslim kimliklerine parçaladıkları toplumu da zaman içerisinde II.Abdülhamid’e ve onun yönetimine karşı birleştirdiler. Yurt dışına kaçan meşrutiyet yanlısı güya aydınlar da Abdülhamid rejimine yönelik muhalefetlerini dışarıdan sürdürdüler. İçeriden ve dışarıdan büyük bir maharetle yürütülen kampanyalar, algı operasyonları, yalan haberler, “Abdülhamid giderse Türkiye kurtulur” inancını güçlendirdi. Öyle bir hava oluşturuldu ki, Abdülhamid’e taraf olmak, baskıya, şiddette, istibdada taraf olmak, hatta “vatana ihanet” etmek anlamı kazanmıştı ve Müslümanlar bile kendi içlerinde paramparça olmuşlardı.
Osmanlının enkazında oluşturulan devlet bünyesinde de aktivitelerini sürdürenlerin arasında Mehmet Akif, Bediüzzaman Said Nursi, Mustafa Sabri Efendi, Said Halim Paşa, Manastırlı İsmail Hakkı, İskilipli Atıf Efendi gibi, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi “vatansever”ler, Süleyman Nazif, Rıza Nur, Ahmet İzzet Paşa (sadrazamlık yapmıştır) gibi mütefekkirler ve siyasetçiler vardı.